3 Kasım 2015 Salı

Bir Konser - Zuhal Olcay

Benim güzel çocuklarım Bora ve Zeynep ,


17 Eylül 2015 Cumartesi günü akşam bir konserdeydik. Yer : Kadiköy Sahne. Ama ne konser J
Bora’cım sende gelmek istedin fakat henüz yaşın pek uygun değil bu ortamlar için ... Ama söz bi gün seni de konsere götürücez .



Zuhal Olcay’ı oldum olası çok severim.
Süre Süre Süre Süreyyaaa Süreyya
Aşık Süreyya
Güzel Süreyya



Konser aslında Eylül ayında gerçekleşmiş olacaktı. Biletleri evlilik yıldönümü vesilesiyle o ay için almıştım.  Fakat ülkesi için canından olan şehitlerimiz  dolayıısyla 17 Ekim tarihine ertelendi. Değişen pek bişey olmadı. Bu defa da Ankara’da Barış Mitinginde bombayı patlattılar. Çok kişi öldü. Çok kişi yaralandı. Bizim güzel mi güzel dünya güzeli cesetlerimiz oldu böylece...

Zuhal Olcay çok güzel bir giriş yaptı.  Pencereler Önünde şarkısıyla sahneye çıktı. Derken şu sözler döküldü ağzından : “ Bu gece çok gülücez, çok eğlenicez ama bir yanımızda allah kahretsin ki ağlıyor. Bu gece çok güzel şeyler hissediyorum. Burda düşünen ve sorgulayan bir topluluk var öyle değil mi ? Biliyor musunuz ben artık  bu angutlardan çok sıkıldım.”  şeklinde bitirdi alkış kıyamet koptu ve  ikinci parçaya giriş yaptı. Cem Karaca’nın “Sevda Kuşun Kanadında”

Yıllar önce Tilbe Saran ile sahneye koydukları “Nathalie” isimli oyunda beni çok etkilemişti oyunculuğu. Şarkı söylerken de sahneden gözlerimi alamadım. Çünkü o tam bir oyuncu ve şarkı söylerkende sempatik mimik hareketleriyle resmen oynadı. Hiçbir hareketini kaçırmadan hem söyledim hem izledim.

“Şimdi söyleyeceğim şarkı bana gelsin. Bu şarkıyı kendime armağan ediyorum. Kimse kusura bakmasın bu şarkı benim ve kendime söylüyorum.”  ‘dan sonra giren parça beni benden aldı.


Ah benim sevdalı başım
Ah benim şair telaşım
Ah benim sarhoşluğum
Ah çılgın yüreğim
Sus artık uslandır beni

Kaç okyanus geçtim böyle
Kaç denizde yitip gittim
Kırılmış direkler yırtık yelkenlerle
Kaç seferden yorgun döndüm

Ah benim yaralı ruhum
Ah benim insan kusurum
Ah benim isyanlarım, ah yalnızlıklarım
Gel artık uslandır beni

Ah benim iyimser yanım
Ah benim aldanışlarım
Ah benim kavgalarım
Ah pişmanlıklarım
Sus artık uslandır beni





19 Ekim 2015 Pazartesi

Bir Şiir - Son Türkü




Kaybolmak üzre suya düşen bilezik;

Bak, bütün kırışıklar silindi sudan.
Son saatimde mi uyandım uykudan,
Neden boş geçen yıllardan içim ezik?



Durdu beni ölüme götüren kervan.
Eski bir şarkı söyleniyor rüzgarda.
Duydum ki sevmeyi bilen dudaklarda
Benim ilahilerim hala okunan.



Sevgilim...... ellerime dokunaraktan..
Beni çağıran bir eda var sesinde.
Bu muydu insanlara son nefesinde
Görüneceğinden bahsedilen şeytan?



Sular çekilmiye başladı köklerde
Isınmaz mı acaba ellerimde kan?
Ah! Ne olur bütün güneşler batmadan
Bir türkü daha söyliyeyim bu yerde!


Orhan Veli Kanık

13 Ekim 2015 Salı

Bir Kitap - İskenderiyeli HYPATIA

Vikipedi’ye girerseniz Hypatia için göreceğiniz ilk cümle “Yunan filozof, matematikçi ve astronom’dur.” der.   İ.S. 4. Yüzyılın sonu 5. Yüzyılın başlarında İskenderiye’de yaşamış, fiziken dönemin en güzel kadınlarından biridir. Peki aslen kimdir Hypatia ? İşte onu daha yakından tanımak ve  bulunduğu dönemin koşullarına karşı nasıl mücadele ettiğini anlamak için bu kitap bize yol gösterici kaynak niteliğindedir.

Ünlü matematikçi Theon gibi Hypatia’da babasının izinden gitmiştir. Geometri ve psikoloji eğitimi almış, gökbilimi için uğraş vermiştir. İlk eğitimlerini Atina’da almış ve ilk çalışmalarını İskenderiye Kütüphanesi’ndeki Platon Okulu’nda dersler vermeye başlayarak ilerletmiştir. Babasıyla zaman zaman matematik ve gökbilimi ile ilgili derin tartışmalara girmekten hiç çekinmemiş, boynuz kulağı geçmiştir.

Platon Okulu’nda geçen günlerine biraz değinmek istiyorum. Kitap buradaki yaşadığı döneme yeterli uzunlukta yer vermiş ve uzun uzun faaliyetlerini anlatmıştır.  Hypatia çok tanrılı dine mensuptur ve öğretileri seçkin bir kesime hitap etmektedir. Platocu olarak herkesin kendi dinini daha iyi anlamasını sağlamaya çalışmıştır. Öğrencileri arasında hristiyanlar, İznik'ten Konstantinopolis'e kadar nüfuzlu kişiler hatta rahipler de bulunmaktadır. Günümüze  ulaşan eserleri olmamasına rağmen ilgi duyduğu öğrencilerinden biriyle yazıştığı mektupların bir bölümü mevcuttur.  Halbuki matematik üzerine yazdığı birçok kitap olduğunu biliyor muydunuz?

İlgi duyguğu öğrencisi diye bahsettiğimiz kişi Sinesius’tur. Sinesius Hypatia’nın önce dikkat çekici güzelliğine daha sonra da üstün bilgisine hayran kalmıştır. Sinesius öğrencilik hayatından sonra piskopos olmuştur.  Eeee devrin en güzel kadınlarından biri olmak kolay değil. Öğrencileri arasında dönemin valisi Oreste’te Hypatia’dan etkilenmiş ve  Hypatia’yı ölene kadar savunmuştur.  Güzelliği, bilgeliği ve aklı dillere destan,  ne prensler ne  filozaflar istedi de o varmadı. Tüm teklifleri “Ben gerçekle evliyim” diye geri çevirdi. Öte yandan sevgiliden ve aşktan yoksun kalmadığı da bilinmektedir.

Hypatia bilinen ilk bilim kadın şehididir. Hypatia’nın neden idam edildiğini anlayabilmek için o yılların İskenderiye’sini bilmemiz gerekmektedir ki kitap bunuda bize aktarmaktadır. Kısaca Ortaçağ karanlığına gömülmeye mahkum bir toplumun bilimden felsefeden başka inancı olmayan bu kadına tahammül edemez ve onu ölümle cezalandırır. Tarih boyunca bilim cinayetlerinin örneklerine rastlamak mümkün. Halbuki o bilgiye ulaşmanın zahmetli olduğu bir zamanda doğa olaylarını mantık, bilim ve deneyle açıkmaya çalıştı.

Kitaba göre Başrahip Cyril, Hypatia’nın saygınlığını kıskanır. Cyril önce Hypatia’yı büyücülükle suçlar. Onun bir cadı olduğu dedikodularını yayar. Cyril’in o dönemde bu dedikodu ile Hypatia’nın ölümüne giden zemini hazırlaması hiç de zor olmamıştır. İncil’i kullanmaktan çekinmemiş “dinsiz ve şeytan” yakıştırmalarında bulunmuştur. Çünkü halk büyüden büyücülerden korkmaktadır. Ah işte bir halk bu şekilde galeyana gelmeye görsün. Hypatia’yı yakalayıp kiliseye getirirler. Elbiselerini çıkartıp istiridye kabukları ile etlerini kemiklerinden ayırırcasına parçalarlar. İbreti alem için de geride ne kaldıysa şehirde sürüklerler. Bir insan acımasızca katledildi ancak ne Cyril ne kilise ne de bir başkası cezalandırılmadı. Ölümü büyük yankı uyandırdı.  Platon Okulu’da onunla birlikte yokoldu.

Ve son olarak şuna değinmeden edemeyeceğim. Malumunuz günümüzde hala kadının toplumdaki ve bilimdeki yeri tartışılmaktadır. Bundan neredeyse binbeşyüz sene önce kendini bilime ve felsefeye adamış bir kadının gerici zihniyetler tarafından yokedilmesi şaşırtıcı değil düşündürücü olmalı. Düşünce özgürlüğü istedi, düşündüğünü söyledi, adaletsizliğe isyan etti, inandığı ve savunduğu bilim ve akıl için öldü…


Kitabın Adı: İskenderiyeli Hypatia
Yazarı: Maria Dzielska
Yayınevi : Berfin Yayınları
Basım Yılı : 1999

Sayfa Sayısı : 128

27 Ağustos 2015 Perşembe

Yerçekimli Karanfil


Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde 
Oysaki seninle güzel olmak var 
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi 
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda 
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. 
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte 
Sen de bir başkasına  veriyorsun daha güzel 
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor 
Derken karanfil elden ele. 
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle 
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil 
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk 
Birleşiyoruz sessizce 

Edip Cansever  


24 Ağustos 2015 Pazartesi

Sucunun Tuhaflığı

Bir gün suyumuz bitmişti. Sonra sucuyu aradık. Sucu bugün çok tuhaf davranıyordu. işlerini çok çabuk yapıyordu. Sanki birşey olmuştu. Suyu verdikten sonra istasyona döndü. Kostümünü çıkardı ve içinden yaratık gibi birşey çıktı daha doğrusu yaratık değil hayalete benzer birşeydi. Hayaletin adı Slimer'dı. Kısacası Slim'di. Aslında Slim sucu olmak istemiyordu. Slim bir itfaiyeci olmak istiyordu.

Sonra akşam oldu. Gündüz olduğunda erkenden yola çıktık. Sucuya varmıştık. Slim tıkırtılar duydu. Slim tam kapıyı açıcakken su bidonlarının arkasına saklandık. Slim dışarıya baktı ama hiçbirşey göremedi ve içeri geri döndü. Bizde saklandığımız yerden çıktık ve yavaşca kapıyı açtık. İçeri baktık. Slim. sucu kostümünü giydi ve dışarı çıktı. Slim sucu arabasına bindi suları vermeye başlamıştı, bizde istasyonda kaldık. Bir kaç saat sonra Slim geldi ve biz yine saklandık. Slim arkasına baktı ve bizi gördü. Üstümüze geldi. Bize "merhaba" dedi. Meğersem sucu kötü değilmiş ve bize olayını anlattı. Tek istediği itfaiyeci olmaktı.

VE SON.

Yazan : Bora Ersoy
Tarih  : Haziran 2015



18 Ağustos 2015 Salı

Dijital Çağın Çocuklarını Nasıl Yetiştireceğiz ?



Tarih : 26 Mayıs 2012 
Yer :  Trump Tower 
Konusu ilgimi çektiği çektiği için ve Bora'cım 4 yaşında olduğu için bir seminere katılmıştım. Aldığım notları paylaşmak istiyorum sevgili anne ve babalar ...


DIGITAL ÇAĞIN ÇOCUKLARINI NASIL YETİŞTİRECEĞİZ ?
KONUŞMACI : UZM. DR. GÜLNİHAL SARMAN
KONU: ÇOCUKLARIMIZIN HAYATINDA DIGITAL ORTAMLARIN YERİ
·         Çocuklarımız büyürken ebeveynler olarak artık digital ortamların varlığını kabul ettik ve bu konu hakkında da bazı gerçekleri bilmeli ve kabul etmeliyiz.
·         KLİNİLK doktorları olarak 60 aileyi inceledik ve ne sonuçlar elde ettik birazdan paylaşacağız. Fakat bilmelisiniz ki bu 60 ailenin anne ve babaları yüksek tahsilli hepsi de üniversite mezunu ve hayat standartları yüksek yaşayan ailelerdir.
·         Digital dünyanın cocuklarımızın hayatında yaş aralıklarına göre ne kadar yer ettiğini görebilmemiz için anketimizi incelemeye başlayalım.
·         Giriş Bölümü ; yaş, cinsiyet, karakter yapıları, anne-baba hk. Genel bilgiler, bakıcı , medyanın yeri  vb. gibi … Sonuç ; arka planda digital ortam sürekli açık işleyen 60 cocugun anne ve babası evlerinde bol bol digital ortama ve elektrikli aletlere sahip…  cep telefonu , internet, tapletler, Pc ,laptop , TV … Çok fazla maruz kalan cocuklarda  davranış bozuklukları , konuşma geriliği, obezite, uykusuzluk sorunu ile karşılaşılıyor.
·         Cocukların Eğitim Durumları ; % 50 ‘si kız ve 6- 23 ay cocukların cok azı oyun grubuna gidiyor. 2-4 yaş yuvaya gidiyor , 4 yaş ve üzeri tam gün okula devam ediyorlar.
·         Cocukların Kişiliği ve anne babanın cocuklarına ne kadar vakit ayırdığı ;  % 50 anneler çalışıyor, babalar tamamı çalışıyor. Yüksek eğitimli grup hepsi üniversite mezunu babaların bir kısmı günde 2 saat oyun oynuyor , bazıları sadece haftasonu, bazıları ise hiç vakit ayıramıyor.
·         Bakıcı faktörü ; %50 ‘sinde yabancı dil konuşan yabancı bakıcılara rastlandı.
·         Aktivitiler ; kitap okuma , parka gitme, AVM , cocuk tiyatrosu ve sineması, müzik dinleme faaliyetlerine çok az rastlanıldı, TV, tablet, video, internet de oyun oynama, tablet de oyun oynama, cep telefonu ile oyun oynama en sevilen aktivite olarak belirlendi.
-          6-23 ay  TV %4   video %1  ipad  %0  int ve cep tel  % 0 , parka gitme % 32  müzik %25  kitap % 32
-          2-4 yaş  TV %13  video %1  int %1 cep tel % 6 tablet %8  , parka gitme %16  müzik %11 kitap okuma % 14 sinema tiyatro  % 5
-          4 yaş ve üzeri  cep tel % 7  tablet %7  TV  %20
·         Arka Planda TV açık mı ?   % 87 açık
·         Her zaman mı açık ?  %30  EVET
·         Anne baba ile beraber açık ?  %20  EVET
-          6-23 ay  % 66
-          2 – 4 yaş  % 95
-          4 yaş ve üstü  % 97
·         Oyalansın diye TV önünde % 75 AÇIK , Hiç TV açılmayan  ev  %14
·         Sonuç olarak küçük yaş gruplarında daha dikkatliyiz yaş büyüdükçe pek dikkat edilmemeya başlanıyor.,
·         Ailelere göre eğitici uğraşlar nelerdir acaba diye sorduk ?
-          Konuşan kitaplar , yap bozlar, masal kitapları, bebek TV ‘leri , bilgisayar oyunları, cep tel ve ipad oyunları diyenler oldu.
-          Neden bunları açma gereği hissediyoruz ?  % 80 yemek yerken açıyor.
·         Peki digital kurallarımız var mı ve bu kurallara ne kadar uyabiliyoruz ?
-          Süre kısıtlaması , bizim seçtiğimiz prog. Seyretme, odada tek başına seyretme , yemek yerken seyretmemesi gibi …
-          EVET  KURAL VAR  % 93
-           UYGULAMA %64  
·         Uygulayamayan veya uygulayanlarda ilk 5 aktivitede digital aktiviteler yer alıyor , Kurallar gevşek , TV açık , oyalansın diye TV önünde bırakma tespit edildi.
·         Çocukların Digital Becerileri Neler ?
-          Kendi başına Tv açma , DVD kendi başına yerleştirme, PC açma , mouse kullanma, tablette oyun açma …
·         Çok fazla aksiyon animasyon filmleri izleyen çocuklarda kötü rollere bürünme , özellikle 4 yaş ve üzeri erkek cocukların davranışlarına zarar veriyo. Örümcek adam gibi olma , çok fazla kung fu veya dinazor filmlerinden sonra özellikle erkek çocukların davranışlarında etki ediyor.

KONUŞMACI : PROF. DR. MEHMET VURAL
KONU: ELEKTROMANYETİK ALAN NEDİR VE ÇOCUKLARA ZARARLARI NELERDİR ?
·         Cep telefonları , mikrodalga fırınlar, TV, radyo, baz istasyonları hepsi elektromanyetik enerji veren alanlar demektir.
·         Elektrik alan nedir ? Duvarların içinden geçen kablolarda elektrik vardır ve elekrtik alanımızı kesmez ancak etkiyi azaltır. Odamızdaki PC eğer fişe takılı ise , doğada şimşek çakması, santrallerdeki elektrik gibi tümü elektrik alana girer. Ancak ağaçlar ve binalar duvarlar etkiyi azaltır.
·         Manyetik alan nedir ? Fişe takılı aletlerimiz çalışmaya başladıktan sonraki akımlardan oluşur. Alet çalışırken başlar,  çalışan o aletten uzaklaştıkça etki azalır. Ancak duvarlar etken değildir. Burada etken uzaklıktır.
·         Evimizdeki elektromanyetik alanlar ; TV ,bigisayarlarımız, LCD ekranlar, mikrodalga fırınlar, Telsiz telefonlar, GSM telefonlar… Mikrodalga fırınların iyi markaları artık elektromanyetik etki saçmamakta.
·         GSM telefonların etkileri ;
-          Başa çok yakın kullanma,
-          Isıtma etkisi yumurta pişirme vs gibi korkutucu haberler
-          Hücresel düzeyde etkileri
-          Tümör veya kanser yapma etkileri gibi bugune kadar gümüzdeki tarama sistemlerinde yukarıdaki gibi kötü etkileri yok.  Diğer organlarda ve hücresel düzeyde ne gibi etkisi var bugünkü tarama teknolojimize göre belli değil.  Isınma etkisi var ancak yumurta pişirme beyin pişirme gibi abartılı haberler kadar değil. Bu haberlerin hiçbiri bilimsel değil. Korku yaratmak maksatlı çıkartılmış komik haberler.
·         Elekrtomanyetik alan cocuklarda ve vüvutlarında ne etki yapıyor ?    -  Son 30 yılda 25.000 bilimsel yayın yan etkileri olarak manyetik alan için başağrısı, sinirlilik, depresyon, mide bulantısı gibi etkileri oldugunu yazdı ancak tamamen bu halleri elektromanyetik alana bağlıyamıyoruz.  Çünkü bilimsel olarak bugünkü tarama teknolojilerine göre bue tkilerin başka çesitli nedenlerden de kaynaklandığı destekleniyor.
·         Hamile annelerde düşük veya erken doğum yapma gibi ilişkisi yok. Çok fazla yayın var yazan EVET şeklinde fakat bugünkü bilimle ilişkilendirildiğinde bugünkü bilgilerimize göre HAYIR YOK.
·         Tümörü hızlandırır, Kanseri tetikler gibi etkileri yok. Tüm bilimsel çalışmalara göre bugünkü tarama metotlarına göre HAYIR diyor.  Ancak taramam metotları teknoloji ilerledikçe değişebilir. Bundan 15 yıl sonra değişecek olan taramam metodu belki de olduğunu söyleyebilir. Ancak bugünkü tarama metotlarına göre bu riskler söz konusu değil.

KONUŞMACI :  UZM. DR. PINAR BONCUK DAYANIKLI
KONU:  ÇOCUK GELİŞİMİNDE MEDYANIN ALGILAMA ETKİLERİ
·         Medya çocuklara ne yapıyor ? bebeklerin beyinler ilk 2 yıl inanılmaz bir hızla büyüyor.  Bu büyüme 20 yaşına kadar devam ediyor. İlk 3 yıl beyin uyaranlarına şekil vermek bu yüzden çok önemli.  Başka hiçbir  organ çocuğa şekil veremez ancak bir beyin şekillendirebilir.
·         Araştırmalara göre ilgi alaka ve sevgi görmeyen bebeklerin beyinleri gelişmemiş , beyin aktivitelerinde eksiklik nedeniyle bomboş bir beyin ile karşılaşılıyor.
·         Beyin gelişiminin kritik dönemlerdeki hızlı değişen görüntüsü izlenmiş.  Tam tersi aşırı yüksek uyarı beklentisi de ilerde dikkat sorunlarına neden oldugu tespit edilmiş.
·         3 yaş öncesi TV çok fazla izleyen cocukları izlemişler ve bu çocuklar 7 yaşına geldiğinde yeniden değerlendirmişler. Dikkat sorunları olduğu tespit edilmiş.
·         3 yaş öncesi zihinsel faaliyetler ağırlıklı çocukları izlemişler. TV az izleyen , daha çok hikaye ,şarkı, küplerle oynama,lego, müze, bale gibi … 7 yaşına geldiklerinde dikkat sorunlarının daha az olduğu tespit edilmiş.
·         Bebek Fare Deneyi ; 10 günlük bebek fareler üzerinde deney yapmışlar.  Kontrol Grubu normal bakılan fareler , deney grubu ise renkli ışıklı müzikli ortamda 42 gün boyunca her iki grupda izleniyor.  42 günün sonunda açık alan testi yapılıyor.  Fareler normal hayatşarında kenarlardan kenarlardan yürürler. Kontrol grubu farelerinin çizdiği yollar kenarlardan normal kendi sakin yollarında orta alan boş ilerliyorlar. Deney grubu farelerinin ise çizdiği yollar orta alan tamemn dolu , sağa sola köşelere karışık hiperaktif bir davranış içersinde çıldırmışlar gibi yol almışlar.
·         Kısa süreli hafıza testlerinde çıkan sonuç : yeni tanıdığı cisim ile eski tanıdığı cisim arasındaki ilişkiye bakıldığında yeniye duyulan heyecan % 0. Öğrenen beyinler için bu durum hiç iyi bir durum değil.
·         Beyinin iki işi yapması mümkün değil. Aktif olarak beyin bi konuyla ilgileniyorken ikinci bir konuyla ilgilenmez. Öğrenme ile ilgili tabiki. Koşarken müzik dinlemek, araba kullanırken telefon ile konuşmak gibi aktiviteler değil . Örn: face açıkken word dosyasında rapor yazmaya çalışmak gibi, Bu durum yüzeysel öğrenmedir. Konsantre sıfır düzeyde demektir. Ders yaparken TV ye bakmak, ezber yaparken arka planda başka bir iş ile ilgilenmek iki iş arasında gidip gelmek doğru bir davranış değil.
·         Bu konuda 2002 Harward Ünv. Çalışması ve sonuçları ; Ödev sonrası TV izleme veya ödül olarak ödev bitti video oyun oynama ve ardından uyuma faaliyetinde uyku kalitesi bozukluğu , öncesinde ezberlenen kelimelerde unutma hatırlama güçlüğüne rastlanmış.
·         Beyin uyurken de aktif işleyen  ve bilgiyi depolayan tek organımızdır. Teknoloji treni çoktan kalktı artık çocuklarımızı kısıtlayamayız, tamamen yasaklar getiremeyiz.   Ancak dizginleyebilmeliyiz. Anne baba olarak kontrolü ele almaliyız. Kontrolsüz bırakmamalıyız. Bu üzerimize düşen vazifedir ve bunu yapmalıyız.

14 Ağustos 2015 Cuma

Bir Gece : # Diren40

Anjelique ortaköy



çoğu gence uzak gelen yaşta olmaktır. halbuki ömrümüz varsa bi gün bizde 40 yaşında olacağız.

vahiy gelebilecek yaş.

yorgun, ' işten eve gidip bir neskafe yapayım kendime ' zihniyetini taşıyan, mutluluktan çok huzur arayan biri olmaktır.


Kitaba dikkat





Belgrad Team 

6 Ağustos 2015 Perşembe

Bir Eser Bir Emek

Bora ve Zeynep. Çocuklar inanın çok şanslısınız. 
Teyzeniz terzi oldu. Yarım saatte kendine etekler dikmeye de başladı. 
09:00 'da normal iş mesaisi başlıyor.
08:00'de uyanıyomuş efendim. Başlıyomuş dikmeye. 
Bitiriyomuş sonra giyip işe gidiyomuş. 
Her gün bir etek fotoğrafı gönderiyo beni çıldırtıyor.
Her biri birbirinden güzel... Üstelik kumaş maliyeti 1 TL.
Gerçi işyeri evinin bir arka sokağnda tabi bunu da belirtmek gerek. 
Zira İstanbul trafiğinde 1,5 saatte işe gidip gelen insanlar var. Şanslı köftelerden. 
Artık tamam sırtımız yere gelmez. 
Etekler, elbiseler, gömlekler, patalon paçaları, şortlar ZuZu 'dan... 

Aşağıdaki elbise de bu yıl Feshane'de sergilediği ve 17.000 TL 'den satışını yapmaya çalıştığı :))) abiye eseri...




31 Temmuz 2015 Cuma

Kulindağ'da Bir gün Bir grup


Üç arkadaştık. Üç aile olduk. Üç arkadaş eğlenirken, üç aile olunca daha çok eğlenmeye başladık. 
Hamilelik süreci ,bebeklerin arka arkaya doğumları, 40'ları, 3 ayları, 6 ayları derken sağsağlim birinci yaşlarını ettik. 
Ettik ettik de eskisi kadar sık biraraya gelememiş olmanın acısını bir pazar günü çıkarttık.
Nazlı, İlker, Gözde, Kemal, Cemil, Yasemin ve bebekler Zeynep, Tuna, Can ve abileri Bora.
O hafta tam Kulindağ'a gitmeye karar vermiştik ki sabahki havanın nane molla olması nedeniyle Mabeyin'de brunch yapmaya mecbur kaldık. 
Malum sıpaları üşütmemek gerek. 
Brunch sonrası baktık hava açtı, güneş yüzümüze güldü, haydi dedik rotayı çeviriyoruz Kulindağ'a ...
Güzel bir günün ardından bize geriye kalan fotoğraflar.




















Tarih: 26/04/2015
Yer : Kulindağ
Fotoğraflar : Çiğdem Ersoy

30 Temmuz 2015 Perşembe

Bir Not




İçimi, zaman zaman öyle bir değişiklik, canlılık, hareket, yenilik ihtiyacı kuşatıp sarıyor ki, hayatımın sonsuza kadar hep aynı tekdüzelik içinde kalmaması için en büyük delilikleri yapasım geliyor. 
Neyse ki, çok işim olduğu için bu nöbetlere seyrek tutuluyorum.

#mariecruie

28 Temmuz 2015 Salı

Kurtlarla Koşan Kadınlar


Önce kitabın adı ilgimizi çekiyor. Daha sonra arka kapak yazısı farklı bir kitaba başlangıç yapacağımızın sinyalini veriyor.  Kitaba başladığınızda ise  ilk 50 sayfa o kadar ağır başlıyor ki bu kitap bitmez hissine kapılıyorsunuz. Fakat o ilk 50- 100 sayfa aşımından sonra hem kitabın diline hem yazarın ne anlatmak istediğine kanalize olup bir çırpıda 560 sayfanın nasıl bittiğine şaşırıp kalıyorsunuz.

Günümüz dünyasından farklı bir bilgeliği bize otantik hikayeler  ile anlatıyor. Araya gizlenmiş pek çok hikaye kitaba ilk izlenimdeki duyduğumuz heyecanı arttırıyor. Kadınların bastırılmış yada örselenmiş duygularını dile getiren pek çok kitap vardır. Ama hiçbiri bu duyguların özüne inip sonrasında su yüzüne çıkartıp ve çözüm önerisine kadar bir yol haritası çizememiştir. İşte bu kitap çözüm arayanlar için muhteşem bir kaynak teşkil ediyor.

Yukarıda bahsettiğim her konunun akabinde anlatılan masallar, kitabı okurken arada terapi gibi geliyor. Yazara göre kurtların vahşiliği ve zerafeti aynı kadınlar  gibi benzer özellikleri bünyesinde barındırıyor.  Aynı şekilde kadınların içinde doğuştan varolan güç, zeka ve yaratıcılığında kurtların doğal yabaniliğinden geldiği tezini savunur. Hem kurtları kadınlara  hemde kadınları kurtlara benzetmektedir. Burdan yola çıkarak kadın psişesinin derinliklerine iniyor ve sorunların çözümünü  nerde bulacağımız ile ilgili bize bir yol gösteriyor.

Beni en çok etkileyen masal “İskelet Kadın” masalıdır. Farklı önermelerden bahsettiği bu mistik hikayede  ilk işin içimizdeki doğal sesi keşfetmek olduğunu söylemektedir.  “Kalbini parçala ki, Sınırsız Sevgi için yeni bir oda yaratabilesin” der.  Hayat / Ölüm / Hayat doğasından bahseder. Bu bölümde cesaret biraz ön plandadır.  Eğer aklınızdan veya  gönlünüzden geçen herhangi bir isteği yapmaya cesaretiniz yoksa bu bölüm sizinde ilginizi çekecektir. Çünkü kitap tüm masallarında gerçeklerle yüzleşmemizi sağladıktan sonra bizi çözüme giden ışıklı bir yola çıkartıyor. Birçok sevgi ilişkisinin başarısız olmasının nedeni, İskelet Kadın’la yüzleşememek ve onu çözememektir. Sevmek için sadece güç değil akıllı da olmak gerekmektedir.  Güç tinden gelir, akıl ise İskelet Kadın ile yaşanan deneyimlerden...

“İki sevgiliden biri ya da her ikisi, İskelet Kadın’a katlanamazsa ya da onu anlmazsa, İskelet Kadın  da her zaman uçurumdan aşağı atılır.”

En gözde heyecanlar ve ürpertilerimiz asla ölmeyecekmiş gibi yola devam ederiz. Ama sevgide psişik olarak herşey yıpranır. Ego, bunun böyle olmasını istemez. Ancak olması beklenen budur.; derin ve vahşi doğası olan biri, inkar etmeden bu ödeve doğru yönelir.

Son olarak kitap bize şunu söylemektedir ki ; insanın yüreğini yeni yaratılar için, yeni hayat için, Hayat/Ölüm/Hayat  güçleri için vermesi, duygu alemine bir iniştir. Bu bizim için zor olabilir, özellikle hayal kırıklıkları ya da üzüntüler yüzünden yaralanmışsak. Fakat amaç davul çalmayı sürdürmek ve her zaman bize yakın olan’a yakınlaşmaktır.


Kitabın Adı: Kurtlarla Koşan Kadınlar
Yazarı: Clarissa P. Estes
Yayınevi : Ayrıntı Yayınevi
Basım Yılı : 2003

Sayfa Sayısı : 560